Responsive Ad Here
Responsive Ad Here

beykozda gezilecek yerler

Responsive Ad Here
İstanbul’un Karadeniz’idir Beykoz. Karadeniz’e açılmadan önce Anadolu Yakası’ndaki son ilçe olan Beykoz’un İstanbul’un akciğerleri olarak anılmasının sebebi ise uçsuz bucaksız ormanları. Yine o ormanlar sayesinde Beykoz İstanbul’un en huzur veren semtlerinden biri olma özelliğini koruyor. İstanbul’un metropolü sayılmasa da Beykoz, boğazın kıyısında hem canlı hem de sakin olan nadir semtlerden biri. Üstelik tarihi kültürü de hiç azımsanmayacak kadar zengin.Beykoz’u gezmeye meydandan başlayalım… Daha adımınızı atar atmaz hareketli bir boğaz semtiyle karşılaşırsınız. Burada havanın kokusu dahi farklıdır, bunu Beykoz’a adım attığınız anda, hatta semte yaklaşırken ile hissedersiniz.

Semte girdiğinizde otobüs durağının ve vapur iskelesinin hemen karşısında ilk karşınıza çıkacak olan şey “On Çeşmeler”. Beykoz, eskiden beri sularının bolluğu ve tazeliğiyle ünlü. Bu yüzden de çok fazla tarihi çeşme barındırıyor sınırları içinde. Bu çeşmelerden bazıları hâlâ işliyor, ama bazıları ne yazık ki bugünlere kadar ulaşamamış. “On Çeşmeler” de oldukça önemli bir tarihi ve sanatsal eser sayılıyor. Hiç durmadan akan 10 tane yan yana çeşmeden ibaret “On Çeşmeler”. Daha birkaç sene öncesine kadar da akıyordu bu çeşmeler ama son birkaç senedir akmaz oldular. Pek çok şaire ve ressama ilham kaynağı olan “On Çeşmeler” artık akmıyor ama hâlâ Beykoz Meydanı’nın görkemli tarihi eserleri olarak orada duruyorlar.Çeşmenin etrafında yatan sokak köpeklerini hemen fark edeceksiniz. Bazı semtlerin kedileri semte renk katar, bazısının güvercinleri, bazısının da martıları. Beykoz’un da köpekleri olmadan, Beykoz Beykoz olamazdı herhalde. Çeşmenin önünde yer alan iki tarihi ağacın ortasında hayvanların su ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılmış bir çeşme daha varmış. Ama bu çeşme de yol çalışmaları sırasında yıkılmış. Beykoz’un bir başka tarihi binası da meşhur “Beykoz Hamamı”. 16’ncı yüzyılın ortalarında yaptırılan Beykoz Hamamı’nı vapur iskelesinden çıkıp On Çeşmeler’e doğru yürürken hemen solda görebilirsiniz.


Gelelim Beykoz denilince akla ilk gelen yere: Beykoz Korusu. “On Çeşmeler”i solunuza alıp sahilin karşısından salına salına yürümeye başlarsanız, bir süre sonra korunun kapısına ulaşırsınız. Beykoz Korusu Osmanlı’nın son zamanlarında Ermeni Kalfa Abraham Paşa tarafından kurulmuş ve o zamanlar koruda yapılan av partileriyle ünlenmiş. Yani aslında Abraham Paşa’nın av tutkusunun bir ürünü Beykoz Korusu. 1887’de halka açılan koru, bugün hâlâ Beykoz sakinlerinin en sevdikleri mekânlardan biri. Koru’ya yakın oturan Beykozlular koruda sabah yürüyüşlerini yapıyor, akşamları yemek sonrası kahvelerini içiyor, hafta sonları yorgunluklarını atıyor.
Bol temiz havalı, kuş sesleri ve ördek seyirleri eşliğinde İstanbul’un en huzurlu yerlerinden birisi Beykoz Korusu. Bu yemyeşil alanın içinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin- eskiden Abraham Paşa Köşkü olan- sosyal tesisleri mevcut ve yolunuz Beykoz’a düştüğünde, korudaki sosyal tesislerde, semaverde çay içmeyi ve bu sırada korunun havuzundaki o güzelim ördekleri seyretmeyi ihmal etmeyin

Bu arada hemen belirteyim; Beykoz’a gidip de Beykoz paçasını içmeden terk etmeyin semti. Sahildeki Tolon Restoran paçasıyla ünlü bir et ve balık lokantası. Sahile karşı oturun ve Boğaz’ın tadını çıkara çıkara bu nefis paçayı deneyin. Bu arada Beykoz’u yakından tanımak istiyorsanız, merkezinden ayrılmadan önce mutlaka Beykoz Mahallesi’nin üst sokaklarında Eski İstanbul evlerinin arasında gezinin. Yokuşlardan ötürü biraz yorulacaksınız, ama emin olun ki buna değecek

Koru’da çayımızı içtik, Beykoz’un Eski İstanbul evlerinin olduğu sokakları arşınladık, Tolon’da içtiğimiz paçanın tadı hâlâ damağımızda… Beykoz’un civar köylerinde gezinmeye devam ediyoruz. Beykoz’un en büyük özelliği, bir bakıma İstanbulluların dinlenme odası olması. Bunda tabii ki Beykoz’un yeşillikler içinde ve Boğaz’ın hemen kıyısında bir semt olmasının da payı var. Beykoz’daki Anadolu Kavağı, Anadolu Feneri, Poyrazköy, Riva, Cumhuriyet Köyü, Değirmen Dere, Göllü Köyü, Akbaba Köyü ve Polonezköy gibi tatil alanları İstanbullular için eşsiz kaçış alanları. Anadolu Kavağı’nı bir balıkçı kasabası olarak düşünün. Marmara Denizi ile Karadeniz’in bağlantı noktasında konumlanıyor ve Doğu Roma Dönemi’nden kalma kale, bölgenin turizminin ana dayanağı. Anadolu Kavağı’ndaki balık restoranlarında enfes bir balık ziyafeti çekmelisiniz mutlaka. İstanbul’daki diğer eşsiz tatil mekânı Riva Köyü. Özellikle kamp severler için Riva, İstanbul’a yakın, fazla mesafe kat etmeden gidip kısa süreli tatil yapabilecekleri bir kafa dinleme mekânı.
Beykoz’un İstanbullu hafta sonu tatilcileri tarafından sık ziyaret edilen yerlerinden biri olan Cumhuriyet Köyü’ne uğrarsanız Cam Ocağı’nı ziyaret etmeyi de es geçmeyin. Camı yakından tanımak için düzenlenen atölyeler sizin için mükemmel bir hobiye dönüşebilir. Eğer oradaki işleri görüp hâlâ düzenli olarak atölye çalışmalarına katılmaya heves etmezseniz, Cam Ocağı’nda çağdaş cam sanatından örneklerin sergilendiği Cam Müzesi’ni gezebilirsiniz.
Beykoz’dan bahsederken Polonezköy’ü es geçmek olmaz. Polonezköy Beykoz’un en meşhur tatil beldesi. Pansiyonlar, oteller, at çiftlikleri ve restoranlar… İyi bir hafta sonu geçirmek için ihtiyacınız olan her şey eşsiz bir doğanın içinde sizinle. Şehirden uzak, ama bir yandan da kilometrelerce yol kat etmeden nefes alabilmek için, yabani kuş sesleri ve yemyeşil tabiat eşliğinde, doğayı ve kültürü aynı anda yaşayabileceğiniz eşsiz bir cennet bahçesi Polonezköy. İstanbul’un arka bahçesi olarak anılıyor bu yüzden.
Beykoz Boğaz’ın kıyısından deniz seviyesinden başlayarak 270 metreye kadar yükseliyor. Beykoz’un engebeli arazisini Riva, Küçüksu ve Göksu dereleri parçalıyor. Ayrıca Beykoz’un bir başka ilginç özelliği, Akdeniz ve Karadeniz ikliminin karışımı olan “Geçiş Tipi İklim” in etkili olması. Yani yazları bayıltıcı bir sıcak yaşanmaz Beykoz’da ama Karadeniz iklimindeki kadar fazla yağışlı da değil


Beykoz deyince aklımıza hep böyle tatil yerleri geliyor ama aslında Kavacık Mahallesi de Beykoz sınırları içinde yer alıyor. Kavacık İstanbul’un iş merkezi sayılan Levent’e ve Mecidiyeköy’e çok yakın. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün Anadolu ayağı Kavacık ’ta. 80’lerden sonra gelişmeye başlayan Kavacık bugün Anadolu Yakası’nın en önemli iş ve yaşam merkezlerinden biri hâline geldi. Köprünün Anadolu ayağı olduğu için ulaşımda da büyük bir öneme sahip Kavacık ve her ne kadar hareketliliğiyle Beykoz’dan ayrı düşünülse de aslında Beykoz’un mihenk taşlarından biridir. Kavacık ’ta aradığınız her şeyi bulabilirsiniz. Oteller, restoranlar, iş merkezleri, bankalar, spor salonları… Yani Kavacık Beykoz’un, hatta Anadolu yakasının metropolüdür desek, yalan olmaz.Beykoz anlatmakla bitmez, örneğin İstanbul’un en güzel köşklerinden biri Hidiv Kasrı buradadır.Siz de bu güzel semte vakit ayırın, Beykoz’da İstanbul’u, İstanbul’da Beykoz’u yaşayın

Anlatım: istanbul com
Edit: ver görseller www.beykozgazetesi.com